Kahverengi gözlüklü küçük kız kalp kutucuğundaki büyütülmüş
hayallerinin hepsini siyaha boyayıp fikir nehrine salıverdi. Tek bir
eylemsizliği yetmişti siyaha boyanmasına bütün hayallerinin. Sanıyordu ki eğer kurtulursa
karanlıktan aydınlık kabul edecek ruhunu. Bütün kelimelerini anlamsızlık
zarfına koyup gömdü verimsiz sanılan zaman toprağına kurtulmak için baş
sancılarından. Bu kadar olumsuzluk ekinin sebep olduğu ruh sancısıyla ne
yapacağıysa muammaydı.
Ancak tesettür toprağı altında akıl suyuyla neşvü nema bulan
kelimeler filiz vermeye başlayınca anladı hatasını. Kelimeler çürümüştü,
kelimeler durmuyordu, kelimeler sabırsızdı, kelimeler bulunmuş kayıptı.
Kelimeler azatlı köle misali geri dönüyordu sahibine.
Kahverengi gözlüklü küçük kızın midesinde kelebekler
uçuşuyordu. Yerlerinin darlığından sıkıldıklarından dudaklarına kilit vuran
kıza manalı bir öfke duyuyorlardı. Kelebekler özgür olmalıydı, özgürlük
kelebeklerin hakkıydı. Öfkeli kelebeklerin acı namındaki hareketlerine
dayanamayan küçük kız ah çekince dili kurtuldu suskunluk mahzeninden. Kelimeler
yeşillendi, hür kelebekler uçtular gökyüzüne.
Küçük kız korktu. Küçük kız ağladı. Küçük kız artık
kahverengi gözlüklü değildi. Kalabalıkla çarpışan ferd manen ağır yaralı olarak
hastahaneye kaldırıldı. Anıların söylediğine göre kahverengi gözlükler
parçalanmış o hengamede. Kazanın sebebiyse ferdin ruh sancısı sebepli
dikkatsizliğiymiş.
Bu küçük kızın kelimelerine kavuşmasının kurgusuz masalıydı.
Peki ya senin yaralıyken ölü numarası yapmanın, gülerken ağlıyor olmanın
hikayesi nedir?
Gerçeğe sırıtan masallar yazılırken her hikaye yazılmaya
değer değil midir?