Zor İnsanlar

23 Mayıs 2014 Cuma

İnsanlar tanıyorum, bilinme ve tanınma duygusuyla mahvolan. İnsanlar tanıyorum, "mış gibi" davranarak kendi kendini görünmez kılan. İnsanlar tanıyorum, insanlara öfke duyan...

Bazı insanlar kendilerine dış dünyaya görünmek için müthiş bir profil çizmiştir. Kendilerinin olmadıkları, ama olmaya layık oldukları ya da olmak zorunda oldukları ideal insan profilidir bu. Gitgide kendi benliklerini yitirerek ya da derinlerde gizleyerek usta bir oyuncuya dönüşmeye başlarlar.

Neden hayatı tiyatro sahnesinde olmadıkları bir oyuncu rolüne bürünerek geçiriyor bu insanlar?

Neden yani?

Çok saçma.

Dostuma

23 Nisan 2014 Çarşamba

Dostsuz şehrin, yalnız ve ağlamaklı insanlarıyız biz. Ağlayamıyoruz ya ondandır ağlamaklı oluşumuz. Sevemiyoruz ya ondandır yalnızlığımız. Dost deyince kırpıştırılan bir çift göz, yalnızlık deyince titreyen bir kalbin hikayesidir bu. Görev bilinciyle oradan oraya savrulan, körelen istidatların çırpınışıdır bu. Tezahür etmeyen bilmeklerin, taşmayan duyguların iç dünyamda açtığı yaraların sessiz azabıdır bu. 

Nasıl insan hep doluyken bomboş hisseder kendini? İnsan nasıl katlanır o zehir gibi hisse.? İnsan nasıl insan olur sevmedikçe? 

Zevk almadan okunan kitaplar, öylesine gidilen dersler, mutsuz yatılan bir yatak, istenmeden yaşanılan bir şehir, hedefsiz geçen sevmeden yaşanılan bir hayat? Nasıl bir anlam karmaşısıdır bu?

Bir dostu olmalı insanın, birlikte uyuyabileceği. Bir dostu olmalı ona özgürce "seni seviyorum" diyebileceği. Bir dostu olmalı insanın onun için dolu zamanları boşa çevirebileceği. Bir dost ki sarılabilmeli içinden geldiği gibi. Bir dost ki sınırlardan söz edilememeli. Dostluk ki hiç bitmemeli. O dost ki rahatlık kavramının tanımı. Dostum ki Allah'a dost olabilmeli. Dostum ki canım dostum. Nerdesin dostum? Ağlıyorum dostum, acıyor dostum. Seni özledim dostum. Dostumsun dostum.

GEORGIA

Gözüme uyku girmiyor Georgia
Uykusuzum Georgia
Bekliyorum Georgia
Düşünüyorum Georgia
Ateş de kar gibi Georgia
Geceye komşuyum Georgia
Kulağım kirişte Georgia
Kaçıp giden dumanı görüyorum Georgia
Karanlıkta usul usul yürüyorum Georgia
Koşuyorum işte sokaklar işte mahalleler Georgia
İşte bir şehir ki hiç değişmemiş
Tanımadığım bir şehir Georgia
Acele etmeli rüzgâr çıktı Georgia
Soğuk sessizlik korku Georgia
Kaçıyorum Georgia
Koşuyorum Georgia
Bulutlar alçak düşecek Georgia
Kollarımı açıyorum Georgia
Gözlerimi kapayamıyorum Georgia
Bağırıyorum Georgia
Sesleniyorum Georgia
Seni çağırıyorum Georgia
Gelecek misin Georgia
Yakında Georgia
Georgia Georgia Georgia
Georgia
Uyuyamıyorum Georgia
Seni bekliyorum Georgia
Georgia


Philippe SOUPAULT

Çeviri: Oktay RİFAT



Ben’den İbaret

12 Aralık 2013 Perşembe



Çözmeyi sevdim ancak sevmeyi çözemedim hiçbir zaman. En muallak anlarda kalbimden mideme hızla atılan okların acısını bilemedim ben. Oyuncağını kaybetmiş çocuk misali bağıran aklımdan şüphe etmeyi beceremedim. Yanağımdan göğsüme damlayan hislerimi anlayamadım çoğu zaman. Gözlerimle sarılırdım insanlara, anlamazlardı.. Gözlerimde ne hülyalar dans ederdi göremezdim.
En yakına uzakken en uzağa yakın olmanın acısını kurguladım hayalhanemde. İnsandım, acı çekerdim. İnsandım, acıyı severdim. Bir nağme çınladı penceremden içeri ansızın. “Anla” diyordu, anla ki acının anlamı olsun.
Sezerdim insanları, sezerdim insanlığı. Dilerdim ki merak etsin ve kucaklasın havsalamdan sızan mana ışınlarını. Merak etsin ve ben de ona diyeyim “Senim ve bensin!”. Ama ilkel duygularının esiri olmuş ruhlar insanlığı görmezlerdi, insanlığı sevmezlerdi. İnsansa kendilerinden ibaret değil miydi?
Her arayışta siyaha boyandı aynamın bir tarafı. Arayışlarım ben’imi dallarına mı hapsetmişti ne? Benden uzak kaldım zannıyla ben’de tutsak kalmıştım. Nerede bütün renkler, nerede bütün insanlar, nerede ben’i sevenler? Ve ben, neredesin?
Acı mı demiştim? Acıyı ben hiç görmemişim. Acı ki uyurken yanmak, yanmadan ölmekmiş. Gündüzleri yıldızların hayalini kurarken güneşi ülfete kilitlemekmiş.

Renge perestti ben. Renklerin sahibini bilmezdi ben.
Gölgeydi ben. Ve Güneş’İ küçümserdi ben.
İnsanlar bıraktılar tek tek beni yalnızlık dehlizinde. Yalnızlık dehlizi soğuk ve karanlık. Karanlık ve siyah… Karanlık kapladı her yanımı, acizlik kesti ben’in dallarını, hiçlik öğretti Güneş’i ve aydınlığı. Elhasıl hiçlikle tanıdım nihayetsiz acıyı, hiçlikle anladım mutlak yaratıcıyı…



Kahverengi Gözlüklü Küçük Kız

26 Kasım 2013 Salı

Kahverengi gözlüklü küçük kız kalp kutucuğundaki büyütülmüş hayallerinin hepsini siyaha boyayıp fikir nehrine salıverdi. Tek bir eylemsizliği yetmişti siyaha boyanmasına bütün hayallerinin. Sanıyordu ki eğer kurtulursa karanlıktan aydınlık kabul edecek ruhunu. Bütün kelimelerini anlamsızlık zarfına koyup gömdü verimsiz sanılan zaman toprağına kurtulmak için baş sancılarından. Bu kadar olumsuzluk ekinin sebep olduğu ruh sancısıyla ne yapacağıysa muammaydı.

Ancak tesettür toprağı altında akıl suyuyla neşvü nema bulan kelimeler filiz vermeye başlayınca anladı hatasını. Kelimeler çürümüştü, kelimeler durmuyordu, kelimeler sabırsızdı, kelimeler bulunmuş kayıptı. Kelimeler azatlı köle misali geri dönüyordu sahibine.

Kahverengi gözlüklü küçük kızın midesinde kelebekler uçuşuyordu. Yerlerinin darlığından sıkıldıklarından dudaklarına kilit vuran kıza manalı bir öfke duyuyorlardı. Kelebekler özgür olmalıydı, özgürlük kelebeklerin hakkıydı. Öfkeli kelebeklerin acı namındaki hareketlerine dayanamayan küçük kız ah çekince dili kurtuldu suskunluk mahzeninden. Kelimeler yeşillendi, hür kelebekler uçtular gökyüzüne.

Küçük kız korktu. Küçük kız ağladı. Küçük kız artık kahverengi gözlüklü değildi. Kalabalıkla çarpışan ferd manen ağır yaralı olarak hastahaneye kaldırıldı. Anıların söylediğine göre kahverengi gözlükler parçalanmış o hengamede. Kazanın sebebiyse ferdin ruh sancısı sebepli dikkatsizliğiymiş.

Bu küçük kızın kelimelerine kavuşmasının kurgusuz masalıydı. Peki ya senin yaralıyken ölü numarası yapmanın, gülerken ağlıyor olmanın hikayesi nedir?


Gerçeğe sırıtan masallar yazılırken her hikaye yazılmaya değer değil midir?

21 Mart 2013 Perşembe

   
   Hüznün Şarkısı

    Bir şarkı kadar yakınız mutluluğa ve bir şarkılık mesafe var hüzünle aramızda. Ne zaman eskilerden bir şarkı dinlesem sanki arada yaşanan yıllar kifayetsiz kalıyor ve bir anda geçmişe , tam da o şarkının bana anlamlı geldiği yıllara dönüyorum deyim yerindeyse hüzne boğuluyorum ya da kendimi boğuyorum.

     Her ne kadar büyüdüğümü daha da olgunlaştığımı düşünsem de bu  bahsettiğim şey pamuk  ipliğine bağlı. Yılların verdiği  olgunluğu üç dakikalık bir zaman   götürüyor ve  ellerime bakıyorum hala eski beni görüyorum .  Sanki büyümek denen şey yokmuş gibi geliyor. İnsanlar sadece büyüdüklerini söylüyorlar ama aslında  kendilerine yalan söylüyorlar.

     Son bir yıl içinde  türlü türlü ayrılıklar yaşadım . Annemden kardeşten babadan , kardeşten öte bir arkadaştan ayrı düştüm. O zamana kadar yaşadığım her acı bir anlamda  anlamsızdı çünkü hiç bir zaman tek kalmamıştım.

      Bir anda yanlızlıkla tanıştım. İç buruklukları  içinde uyumayı öğrendim. İyiyim demeyi öğrendim her ne olursa olsun.. Ve etrafıma baktığım da herkesin aynı olduğunu gördüm. Ayrılık acısından kıvranan yüzler gördüm. Bunu unutturmak için çırpınan bedenlerle karşılaştım. Aynı acıyı farklı tasvir eden insanlar gördüm. Antidepresanla duygularını uyuşturanlarla tanıştım.

   
       Her yaş ayrı acılarla beraber geliyor. Ve bunlarla yaşamayı öğrendiğimiz anda başkalarıyla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Çünkü  bir imtihanın içindeyiz ve sadece son nefesimizde geçecek acımız eğer sabredebilirsek acılarımıza isyan etmemeyi , bunlarla beraber yaşamayı öğrenirsek.
      

      
         
 

Hayal misin, Gerçek mi?

2 Ağustos 2012 Perşembe

Bazen güzel mi yoksa sıkıntılı mı olduğunu bilemeden bir hisse kapılırsın. Hayatın her zamanki gibi sıradan, sıkıcı ve son derece aynıdır.. Ancak o o duygu bişeyler değişecek diye fısıldar ruhunun derinlerine.. Bir şeyler olsun istersin, ha
li hazırdaki vaziyetinden kurtulmak istersin.

İçini kıpır kıpır eden, midende kelebekler uçuşturan bir şey. Belki aşktır bunun adı, belki de hiç bir zaman aşk olmamıştır hayellerdeki gibi. Aslında hayalin gerçeklere meydan okumasıdır sana bu çelişkileri yaşatan. Gerçekler çoğu zaman bayat ve saçmayken sen hayallerine inanırsın.. Bununla gökyüzünde bir yıldız kayar.

O yıldız belki Dünya'nın öbür ucundaki aç bir çocuğun dileğini gerçekleştirir ama sen kendin için bir işaret zannedersin. Herşey umudunu körükler, hayalinin ateşini yakman için bir odun olup çıkıverir artık senin için. Tek bir kelime, uzatılmış bir el, ansızın çalıveren bir şarkı, gülümseyen bir yüz...

Belki mutluluğu yakalayıp peri masallarını yaşayan yoktur şimdiye kadar, fakat sen faklısındır... Senin hayalin gerçekleşecektir!

Sahte bir dünyada yaşayıp onunla yatar kalkarsın, kahkahalarını tetikleyen bir parmaktır sanki o düşünceler..

Hep ulaşılamazlara duyulan bir özlem, yaşanmışlıklara duyulan bir kırgınlık düğümLenir boğazında... Hangisi gerçek sensindir bilemezsin... Gerçeği yaşaman için baskı kurarlar benliğine, kuşatırlar zihninin kalelerini. "Bunlar gerçek değil, Dünya'ya dön!" diye...

Anlatamazsın kalbine yer edinmiş yaraların acısını kimselere, dilin lal olur konuşamazsın, söyleyemezsin bu garip keşmekeşi...

Ama bir cümle asılı kalır aklının duvarlarında, haykırırsın kimsenin duyamayacağı kadar sessizce. "O dünya sizin gerçeğiniz, benim için gerçek göklerde.." Kimse duyamaz yalnız göklerdeki duyar belki de...

Bekliyorum Bir Umutla

18 Haziran 2012 Pazartesi









Hiç hayallerinizin hayal olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldınız mı? Ertelediğiniz hayallerin zamanı gelince gerçekleşmediğiyle  mesela. Ve boğazınıza oturan o iğrenç hissi tattınız mı?


Bu hissi yaşayalı uzun zaman oluyor. Ama gelin görün ki alışamadım. Bir türlü kabul edemedim gerçekleri.  
İnsanın kendisine yaptığı en büyük kötülük kendisine yalan söylemesiymiş. Bunu öğrendim. Olamayacak şeyleri bile bile istemek ve sonra  gelen büyük yıkımı yaşamaktı benim yaşadığım.


Peki akıllandım mı? bundan bir ders çıkarabildim mi? hayır , hala bile bile ve artık biliçsizce istiyorum.  Ve yine de kendimi kandırmaya devam ediyorum.
    
Dünyanızın deyim yerindeyse başınıza yıkılması , nefesinizin bir anlığına kesilmesi , uyuyamamanız  ..
Ama biliyorum ki bir tek ben değilim hayallerime elveda diyen ,  umutsuzluklar içinde sürünen , kendimi yiyip bitiren..
  
Sanırım asıl sorun hayal kurmayla başlıyor . Mesela her yeni yılla birlikte bu yıl '' o kişiyle'' tanışacağıma inanarak başlıyorum. Olmayınca yeniden dirilip yeni bir seneye bakıyorum umutla ve heyecanla. Bekliyorum. 
   
Belki de mutluluğu isteyerek uzaklaştırıyorum kendimden. Kaçıyorum. 
  
İçimde birikenleri döküyorum buraya.Yanlız olmadığımı bilmek istiyorum.
Birisinin  gelip ''ben varım'' birlikte ağlayalım birlikte gülelim '' demesine ihtiyacım var şimdilik..

Bekliyorum bir umutla.
  
Siz de bekliyor musunuz birşeyler için ne kadar süreceğini bilmeden? -BD

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Blog contents © Hayal Kutusu 2010. Blogger Theme by Nymphont.